Katil Erkek Aklının “Delilik” Oyunlarından Bilinçli Kadın Düşmanlığına Uzanan Bir Davalık Serüveni: Nejla Yıldız Cinayeti

nyCandan Dumrul

Yazının uzun başlığı, kadın cinayetlerini az buçuk bilen herkese içeriğine dair bir mesaj vermiş, doğru bir kanaat oluşturmuştur sanırım. Basında çokça yer bulan bir kadın cinayetinin bir başka boyutunu anlatacağım bu kez size; katilin duruşma performansını.

Olayı kısaca hatırlamak gerekirse; adliye çalışanı ve Büro Emekçileri Sendikası İşyeri Temsilcisi olan arkadaşımız Nejla Yıldız, sabah saatlerinde işine gitmek üzere beklediği otobüs durağında kızının eski erkek arkadaşı olan Gazi Baltacı tarafından 18 yerinden bıçaklanarak öldürüldü. Savcılık ve sorgu aşamasında olayı soğukkanlılıkla anlatan katil Gazi Baltacı, Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesindeki yargılamada kendisinden beklenen “haksız tahrik” savunmasını yapmak yerine, deli taklidi yapma yolunu seçti. Avukatının acıklı fon müziği tadındaki anlatımları eşliğinde, kendini hala “asker” sanan katilin üçüncü sınıf oyunculuk denemesini izlemek, öfkeden ziyade tiksinti uyandırıcıydı.

İlk celseden başlayarak mahkeme başkanına “komutanım” diye hitap eden, kendisine söylenenleri anlamayan (!), sağında solunda duran jandarmaları taciz ederek inandırıcılığını pekiştirmeye çalışan katil, “erkek” olduğundan değil “deli” olduğundan öldürdüğünü ispatlamaya çalıştıysa da, raporlar aksini ispatladı. Hoş, 10. Ağır Ceza Mahkemesi önünde “deli” olan katil, tehditten yargılandığı bir başka davada duruşma salonunda avukat arkadaşlarımızı tehdit edecek kadar “akıllı” olduğunu göstermişti zaten.

Sanığın akıl sağlığının yerinde ve tüm eylemlerinin bilincinde olduğu konusundaki kati rapordan sonra savcı, Gazi Baltacı’nın “tasarlayarak öldürmek” suçundan cezalandırılmasını istedi. Sanık vekilinin süre istemi üzerine duruşma ertelendi. Sonraki celse bizleri şaşırtan bir şey yaşandı. Deliliği, “mütalaa” sonrası geçen sanık, ağlamaklı bir şekilde son savunmasını yaptı. “Nejla Ablasını çok sevdiğinden” tutun da, “bir anlık öfke ile yaptığına” uzanan bir dizi şey söyledi ama söyledikleri içinde en çarpıcısı, katılan vekili olan bir avukat arkadaşımızın alenen adını vererek; “Bu kadın ve diğer avukatlar benim en ağır cezayı almam için uğraşıyorlar. Buraya kalabalık geliyorlar, dışarıda eylem yapıyorlar, böylece sizi etkilemeye çalışıyorlar” demesiydi.

Çok şaşırdım. Bizi ve heyeti deli olduğuna inandırabileceğini sanacak kadar düşük bir zekâ kapasitesi olduğunu düşündüğüm sanığın, politik amaç ve niyetimizi bu kadar sarih kavramış ve bu netlikte ifade etmiş olması hayli ilginç geldi bana. Kafamda bir kez daha netleşti bazı şeyler. Münferit örnekler olarak sunulmaya çalışılan kadın cinayetlerine örgütlü müdahalemiz, oradaki sözümüz ve varlığımız sanıklar üzerinde sandığımızdan daha büyük bir etki yaratıyor belli ki…

Tüm yargılama boyunca dikkat ve enerjisini rol yapmaya harcayan bir sanığın dahi, duruşmadaki varlığımızdan duyduğu huzursuzluk, her ne sebeple olursa olsun aldığı cezaya dair bize atfettiği sorumluluk bana çok güçlü hissettirdi. Tersini hissettiğimiz dava sayısının çokluğunu bir kenara koyarak, feminizmin hakkını teslim etmek için yazıyorum bu satırları.

Feminist hareketin, erkek şiddetinin politik olduğu tespiti ile başlayan dava takip süreçleri, şiddet uygulayıcılarının politik bir tavırla karşı karşıya olduklarından yakındıkları bir evreye evrildi zaman içinde. “Deli kadınların”, erkek düşmanlığı görüntüsünden; örgütlü kadınların politik duruşlarına uzanan zorlu yolda feminist söz ve argümanların gücünü görmek gerek. “Haksız tahrik”ten “tasarlayarak öldürme”ye varan mücadelede, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın müdahil olma arzusu bile feministlerin eseridir. Bu davaları politik bekaları için araç olan gören kesimleri bir kenara koyarsak, feministler erkek şiddetinin duruşma salonlarında deşifre edilmesi konusunda kanaatimce iyi bir sınav verdiler. Bir kadın katiline “onlar yüzünden” dedirten de bu emek ve ısrardır zaten…

 

Yorumlara kapalıdır.